Yaklaşık olarak 2009 yılından beridir gazeteleri okumuyorum. Gerçekleri yansıtmadıkları için, tarafsız olmadıkları için, siyasetin çirkinliğine çirkinlik kattıkları için.
Bugün insanlığımızdan utanıyorum, 28 kişinin (çoğunluğu devlet memuru) 13 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edip, mahkeme kararında “rızası ile” sonucunu aldığımızda utandığım gibi, Reyhanlı’daki patlamadan sonra 39 kişinin savaşlar açmak uğruna öldürülmesine utandığım gibi, Gezi olaylarında hayatını kaybeden gençlerin “demokratik haklarını” kullanmak uğruna ölmesine utandığım gibi, Berkin Elvan’ın artık yaşamıyor olmasına rağmen “ama elinde sapanın ne işi vardı” sözlerini duyduğumda utandığım gibi, şimdi Soma’da olanlardan sonra bugün yine insanlığımızdan utanıyorum.
Dün gece öğrendim Soma’da olanları. Facebook’la Twitter’ı da açmak istedim. Ne kadar bencilim Tanrım kafamı takmamak için belki de açıp bakmak istemedim ne olduğuna.
Gezi olaylarından sonra karar almıştım. Türkiye’deki haberleri takip etmeyeceğim, siyasetle ilgilenmeyeceğim diye arada dayanamayıp yine bakıyorum tabi ama bugün tamamıyla bozdum bu kararımı. Bırakıp işimi, gücümü teker teker paylaşılanları okudum. Markete kaçan bir adamın videosunu izledim, haykırılan acılar izledim. yititrilen, solan hayatların fotoğraflarını seyrettim.
Özellikle biz kadınlar her ayrı gün farklı giyinmeyi severiz, aldıkça alırız. Bir pabuç yetmez 10 çift olsun yazlığı kışlığı ayrı ayrı. Biz 10 çift, 20 çift yetmez, 30 çift pabucumuz olsun isteriz altı kırmızı tabanlı olandan olsun diye parar biriktiririz belki o ise delik tabanlı çorapla yitip gider bu dünyadan.
Seyrettim ki kazınsın beynime. Kazınsın da bir kez daha düşüneyim her boşa yaptığım harcamada aklıma gelsin diye.
Kazınsın ki unutmayayım şu küçücük Senem neden bu yaşında yetim kaldı. Üniversiteden mezun olunca babacığının boynuna neden sarılmayacak, gelin olduğunda babasının elini neden öpemeyecek.
Mesut’un neden orada olmadığının sebebi, devletin neden ortada olmadığını hep kazımak istedim aklımın bir kenarına.
Acınızı paylaşıyoruz demeyeceğim. Çünkü dünyadaki hiçbir dil henüz o kadar gelişmedi, ciğerdeki yangını anlamaya yetecek kadar.
Sadece şunu bir deneyin. Gözünüzü kapatın, yerin metrelerce altındasınız. Zehir soluyorsunuz. Ve Allah’tan umut kesilmez deyip kurtarılmayı bekliyorsunuz, ama o umut, uzak ve titrek bir ışık kaynağı sadece.
Gözünüzü kapatın, maden ocağının kapısındasınız. Yerin metrelerce altında, babanız, ağabeyiniz, sevgiliniz, oğlunuz ya da küçük kardeşiniz var. Allah’tan umut kesilmez deyip aşağıdan çıkarılan her bedene bir umutla bakıyorsunuz, ama o umut, uzak ve titrek bir ışık kaynağı sadece.
Peki şimdi nerede bu ülkenin insanları? Mesut nerede?
Ah! Kader değil mi? Kahpe kader!