Paris: Bir Avrupa Rüyası – 2

Paris yazımızın arasına epey şehir girmiş görüyorum ki. Bugün o geziye devam edeceğim izninizle…

Nerde kalmıştık… Ah Monmarte! Güzel Monmarte. Paris’ tebeni mest eden yer Monmarte’ tı. Montmarte’ ın tepeden bakışı çiçek gibi açılan sokaklara, taa uzaktaki Eiffel’e göz kırpışı, güneşi kıskandırarak… O kadar canlıydı ki. İnsanlar sanki Monmarte’ ta daha sıcak daha az Fransız (:

Ressamlar tepesi olarak biliniyor burası ve küçük meydanında bir sürü sanatçı var resimlerinizi yapmak isteyen. Bir tanesi neredeyse 20 avroya yapacaktı resmimi ama sonra düşündüm valize koyacağım, kırışacak filan, yaptırmadım. Tamam, kabul kötü bahane. Ne bileyim öğrencilikte gittik belki de param azalmıştı 😀 Unutmadan burada bir de hayatımın en güzel crépesini yedim sanırım. Hala tadı aklımdan çıkmıyor.

 

 

Birçok müze gezdik hatırlamıyorum artık hangilerine gittik. O kadar çoklar ki bir daha gidersem Paris’ e ,ki kesinlikle gidebilirim, tamamlayabilirim belki tüm müzeleri gezmeyi. Aklıma ilk gelenler Musée D’orsay ve tabiki Louvre. Musée D’orsay da, Rodin’in düşünen adam heykelinin orjinalini gördüm. Aslında minicik bir heykel. Bizim bildiğimiz gibi kocaman değil.

Sonra bir de Champs-élysées var. Daha önceki duyduklarımla da birleştirince hak veremedim diyemem. Bizim Bağdat Caddesi’ nin daha genişçe bir hali denilebilir gerçekten de.

Bu Erasmus gezilerinin en zevkli yanı sanırım Hostel partileri oluyor. Biz de ayrılışımızdan bir gece önce o iğrenç pis ama gençlerin fink attığı Hostelimizde; indik bara, takıldık ekibe… Oldukça canayakın insanlarla tanıştık. Herkes gayet sıcaktı ve sempatikti. Bilemedim belki de Christmast gecesinin verdiği kardeşlik ruhuyla böyleydiler 😀

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Miskin kedilerin sırnaşarak yaklaşmaları, Fransız aşkını anlatma çabasından mı acaba? Tam da bir Fransız kadını ipince beline taktığı kemeriyle, yüksek ökçelerinin çıkardığı sese aldırmayarak süzülmesi Champs-élysées’ den Paris’i Paris yapan bir iki küçük film karesi gibi.Paris sokaklarındaki o kadınların dünya yıkılsa umursamayacak halini hiç unutmuyorum. Bir de giyimlerini. Ah, modayla zerre alakası olmayan burada bu kadınları görünce moda müptelası olabilir. En çok sevdiğim şey herkes kendi modasını yaratıyor. Her kadının ayrı bir havası hali var bu şehirde.

Bir kadeh şarap, biraz sanat, bir dilim Fransız peyniri, biraz tarih, biraz Paris…
Biraz Fransız öpücüğü…

İşte benim Parisim bu!

 

Editörün notu: Alacağınız 5 günlük turist biletleriyle şehrin her tarafını yalnızca Metroyla bile gezebilirsiniz.

Betül K. Yıldız

Betül Yıldız Marmara İşletme' den 2009 yılında mezun olduktan sonra kendini sosyal medya yardımıyla internet sektöründe buldu. O gün bugündür dijital dünyanın bir parçası olmaktan mutlu mesut yaşamakta. İstanbul' a olan aşkından dolayı çok gezer, hele cumartesi geceleri evine girmezdi. Şimdi New York'ta ne yapmaktadır bilinmemekle birlikte portalımızın joker elemanı olmayı kendine görev edindiği için sevgimizi ilk günden kazanmış durumda. Sıradaki istek parçayı çalması için ona [email protected] ' dan ulaşabilirsiniz. Google+

No Comments Yet

Leave a Reply