Yönetmen: Ang Lee
Senaryo: David Magee (screenplay), Yann Martel (novel)
Oyuncular: Suraj Sharma, Irrfan Khan ve Adil Hussain…
Fatih’in Puanı: 9/10
Imdb puanı: 8.3/10
SİZ HANGİ HİKAYEYİ TERCİH EDİYORSUNUZ?
Uzak doğunun yetiştirip Amerikan sinemasına sunduğu önemli yönetmenlerden Ang Lee, kusursuz görsellikle yarattığı son filmi “Life of Pi” ile karşımızda. Aslında Brokeback Mountain, Taking Woodstock gibi radikal filmlere imza atan yönetmen biraz Akademi suyuna giderek dini inanç meselesinden duygulara hitap eden bir anlatım tercih etmiş. Akademinin de 11 dalda adaylık vermesi ile de sanırım hedefine ulaşmış.
Öncelikle dini inanç üzerinden anlatım yaparken tek tanrısal dinler üzerinden gitmesi ve karakterlerin Hintli olmasına rağmen Budizmi es geçmesi filme değil Ang Lee’ye yakıştıramadığım bir durum. Pi’nin bir peygamber edası ile inancına sarılması ile mucizevi bir şekilde kurtulmuş olmasının çok fazla vurgulanması anlatım tarzında birazcık inandırıcılıktan uzaklaştırıyor. Tabi aslında filmin meselesi bu… Pi, tanrıya olan inancı ile birlikte boşluğa düşmüyor ve mantıklı hareket ederek hayatta kalma şansını arttırıyor.
[imagebrowser id=125]Filmin dinsel boyutunu bir kenara bırakırsak, karşımızda inanılmaz bir görselliğe sahip ve estetik bir yapı var. Açılıştaki “Bir Ang Lee klasiği daha izleyeceğiz galiba” dedirten ve vahşi yaşamın içine daldırtan hayvanat bahçesi sahnesi, gemi batışı, bot sahneleri ve canlı yiyen ada görüntülerinin her biri bu yapının kanıtı durumunda. Daha önce Crouching Tiger and Hidden Dragon’da bu yeteneğini gördüğümüz yönetmen, günümüz teknolojisi ile birlikte bu başarısını maksimum düzeye çıkarıyor. Özellikle Avatar ve Hugo’dan sonra yapılmış en iyi 3D özelliğine sahip film diyebiliriz. James Cameron, Martin Scorsese ve Ang Lee bu anlamda her türlü film çekme ustası olduklarını kanıtlıyorlar.
Filmin meselesi inanç ya, dinsel olmasa da film bize inanmak ile ilgili çok sağlam bir tokat atıyor ve film boyunca bizi içine esir ettiği masalsı hikayeden sonra aslında bir de bu var deyip gerçeğin sıkıcı olasılığının şüphesine düşürüyor. Biz bir yandan Pi ve kaplan arasındaki duygusallığa kapılırken aslında hikayenin Pi tarafından uydurulmuş olabileceği gerçeği ile şok etkisi yaşıyoruz. (Pi’nin babasının kaplanın gözlerinde kendi ruhunu görürsün demesi de bunu destekliyor) Ancak filmin sonunda Pi, hikayesini anlattığı yazara “sen hangi hikayeyi tercih ediyorsun?” diye sorduğunda kafamızdaki şüphelerin hiç önemi kalmıyor ve içimizdeki hayalperest ruh yeninden hayata dönüyor.
Sonuç olarak “Life of Pi” inanç üzerine tam bir görsel şaheser olarak Ang Lee’nin başyapıtları arasına bizim de hafızalarımıza tüm sıcaklığı ile adını yazdırıyor.