Bir zamanlar “Üzerinde güneş batmayan krallık.” olarak tanımlanan Britanya’nın başkenti Londra, bugün görkemli tarihinin izlerini, çağdaş ve heyecan verici yeniliklerle bir arada yaşatıyor. Kendine has mimarisiyle, canlı düzenli ve baş döndüren büyük bir metropol burası…
Thames Nehri kıyısında Romalılar tarafından yaklaşık 2 bin yıl önce kurulan bu şehir, kendine özgü mimarisi, müzeleri, kraliyet merasimleri ile atacağınız her adımda size kozmopolit bir dünyanın kapılarını aralar. İngiltere’ yi işgal eden ve 1066’da taç giyerek İngiltere Kralı I. William olan Normandiya Dükü William’ dan bu yana İngiltere’ nin Kraliyet başkenti olan Londra; Avrupa’ ya seyahat etmek isteyen pek çok kişinin öncelikle gitmek istediği yerler arasında.
Londra’ da konaklama açısından çok seçenek var. Şehrin merkezinde uygun fiyatla bir otelde kalmak mümkün, Victoria istasyonu civarındaki basit ve konforlu iki yıldızlı oteller bulabilirsiniz. Bölge; tren, metro ve otobüs hatlarının kesişim noktası olduğu için de avantajlı.
Kraliçenin yaşadığı Buckingham Sarayı resmi törenlerde ve asker değişim törenlerinde renkli görüntülere sahne oluyor. Her gün sarayın önünde yapılan nöbet değişiminin yanı sıra, resmi törenlerde kırmızı üniformalı İngiliz askerleri geçit törenleri düzenliyor ve bu törenlerin kiminde kraliçe de atlı arabasından halkı ve turistleri selamlıyor. Önündeki devasa Amiral Nelson heykeliyle ziyaretçilerini selamlayan Trafalgar Meydanı da dünyanın ünlü meydanları arasında yer alır.
Thames Nehri kıyısındaki, South Bank olarak bilinen bölge, hepsi birbirine çok yakın olan birçok önemli yapıya ev sahipliği yapıyor. Geziye Westminster’ dan başlayın İngiliz Parlamentosu’ na ev sahipliği yapan 19. yüzyılda inşa edilmiş görkemli Parlamento Binası Westminster Sarayı’ nı ve Big Ben Saat Kulesi’ ni mutlaka ziyaret edin. Victoria gotik stilinde inşa edilmiş 96 mt yüksekliğindeki saat kulesi Birleşik Krallık’ ın en önemli simgesi.
Waterloo ve Blackfriars Köprüsü arasında art-deco yapısı kule Oxo Tower Wharf yükseliyor. Zarif Millenium Köprüsü’ nü de geçince, kendinizi St. Paul Katedrali’ ne çıkan merdivenlerin dibinde bulacaksınız. Prens Charles ve Prenses Diana’ nın düğün töreni ile tanınan kadetral, yeşile çalan haşmetli kubbesi ve muhteşem iç mimarisiyle her gün binlerce ziyarteçi ağırlıyor. Dünyanın en saygın müzelerinden British Museum burada. Tarih öncesi dönemlerden modern çağlara uzanan insanlık tarihinin en önemli parçalarını sergileyen müze için uzun bir gün ayırmanız şart. The Mummy filmiyle takip ettiğiniz müzedir. 🙂
Parkların şehride olarakta adlandırabiliriz. şehrin en büyük parkı Hyde Park’ ta günün her saati keyifle piknik yapanlara rastlayabilirsiniz. Parkın ortasındaki Serpentine Gölü ise kışın buz patencilerinin gözde mekanı. Diğer önemli parklar: Regent’s Park, St. James Park ve Richmond Park.
Devam edecek…