Şef Adaylarına Tavsiyeler…

Adaylardan biri olarak bir yıllık aşçılık tecrübem sonucu bu kariyer için daha fazlasını yapmaya,  aşçılık okullarına gidebilmek için yüksek riskler almaya karar verdim. Maddi-manevi ağır yük ve sıkıntılar getiren bu kararı almak -inanması güç ama- tam dört yılımı aldı. Aslında kararı vermiştim ama bir türlü uygun sartlara erişemiyordum. Okulla görüşmelerim hala sürüyor fakat  %90 ihtimalle bu eylül ben de bir Johnson and Wales öğrencisi olacağım, diyebilirim. Ne zor karar veriyormuşum değil mi? Dile kolay 4 yıl ! Bir üniversiteye girsen mezun olursun. Büyük kararlar demek ki öyle çabuk çıkmıyor. Bir de hayatta bazen öyle tesadüfler oluyor ki, öyle bir anda parçalar yerine oturuyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. Formül, umudunu kaybetmemek ve kendine hep inanmak. Ayrıca hiçbir işte çalışmadan meslek seçmek bana pek sağlıklı görünmüyor. İnsanın kendini tanıması hangi işleri yaparken kendini mutlu hissettiği çok önemli. Benim çevremde okuldaki rehber öğretmeninin de yardımıyla mühendislik veya hukuk bölümlerini  seçmiş, şu anda mutsuz olan bir sürü arkadaşım var. En yakınım kız kardeşim. Hepsine tavsiyem hayatta hiçbirşey için geç değildir. Nasıl mutluysanız hayatınızı öyle sürdürün. Kaç yaşında olduğunuz çokta önemli değil bence.

 Bir de hiçbir işte doğru düzgün çalışmadan aşçılık gibi zor bir mesleğe karar vermek!  Ve bunun eğitimi için 35-40.000 dolar para harcamak ! Bizim karadenizde olsa adamı deyneklen kovalarlar valla 🙂 ( ek bilgi: bu meslekte isim yapmış ünlü olmuş büyük şeflerin arasından akıllı adam bulmak zordur, o yüzden böyle kararlar verenlere şaşırmıyorum aslında, hatta kendilerinde büyük bir şef olmak için gerekli pırıltının olduğunu düşünüyorum, ben onlardan biri değilim sadece 🙂 )
 İşte bu tarife kısmen uyan benim ve eminim bir çok yeni yetme şef adayının ilham kaynağı bir şeften bahsetmek istiyorum. (Haksızlık olmasın öğrenciyken kendisinin bir çeviri bürosu varmış)
  
MURAT BOZOK – muratbozok.com
Kendisi bu işe İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’ nden mezun olduktan sonra 25 yasındayken karar vermiş. Öyle benim gibi de denememiş sever miyim sevmez miyim diye. Özgüvene bak! İmkanı da varmış hemen yazılmış aşçılık üniversitesine, mezun olduktan sonra Michelin yıldızlı restoranlar kavramıyla tanışmış, şeflere mektuplar filan derken kariyeri Gordon Ramsey’ in eskiden adı Petrus olan restoranında head chef olana kadar gidiyor sonra patronluk (chef-owner) macerasıyla kariyerine İstanbul’ da devam ediyor. Blogunda deneyimlerini uzun uzun anlatmış. Okul bittikten sonra bir süre calışmış ABD’ de. Restoranlarda  genellikle öğle servisi için ayrı ekip, aksam servisi için ayrı ekip çalışır. Fakat iş Michelin yıldızlılara gelince iş değişiyor sabah 9- gece 1 -2 mesai yapıyorsunuz. Şanslıysanız haftada 5 gün, genellikle de haftada 6 gün mesai yaparsınız. Blogunda anlattığı bir anı beni çok güldürmüştü. İngiltere’ de başladığı ilk gün öğlen servisi bitince, mesainin bitmesini beklerken hala çalışıyor olmaktan duyduğu tedirginlikle, arkadaşına; akşam servisini de mi biz yapıyoruz? diye soruşu, hatırladıkça beni hala gülümsetir. O zaman herhalde verdiği karardan ötürü küfretmiştir talihine:) İyi ki bunları yazıyor da başımıza geleceklerden haberdar oluyoruz. Ben kendi adıma çok faydalandım kendisinden ve benim gibi birçoklarının da faydalanacağına eminim.
Her zaman nazik ve naiftir ayrıca. Bir gün kendisiyle beni işe alması için görüşmeye gittiğim de ” Burada seni çok ezerler, burada başlama, burada şeflerimin hepsi Michelin yıldızlı restourantlarından geldi.” diyerek nazikçe reddetmişti beni. Söylediklerinden sonra hem bu iş gözümü daha da korkutmuş hem de içten içe Murat Bey’ e içerlemiştim. Ne demek istediğini sonradan anladım tabiki. 🙂 Şu anda blogunda değil de Milliyet Cadde’ de yazıyor okumanızı şiddetle tavsiye ederim!
İçeriği cıvıl cıvıl, fotoğrafları bir harika, sadece Türkiye’ de değil, özellikle ABD başta olmak üzere tüm dünyada takip edilen, kendi dalında birçok ödül almış bir yemek blogundan bahsetmek istiyorum şimdi;
CAFE FERNANDO – cafefernando.com
Tarifleri, fotoğrafları, takip ettiği kitaplar vs.  blog beni benden almış durumda. İşe giderken, gelirken, bulduğum her boşlukta Cenk Sönmezsoy’ un hazırladığı bu  muhteşem tarifleri okuyorum. Hem İngilizce hem Türkçe hazırladığı blog da birçok favorim var. Fırınlanmış domates çorbasını denedim geçen gün, çok lezzetli oldu fakat rengini tutturamadım tekrar deneyeceğim. Özellikle bir tarifi var ki okurken kendimi kaybettim;
Şeytan çikolata giyer. Yakında kendi şeytan çikolata giyer denememi buradan sizinle paylaşacağım.
Özetle, bu blogu takip edin bağımlısı olacaksınız!
İlk Eleştiri
Evet geçen günlerde ilk ciddi eleştirimi annemden almış bulunuyorum! Önceki yazılarda biraz ABD – Türkiye kıyaslaması yaptığımı, Türkiye’ de de bu işi iyi yapanların olduğunu söyledi. O gözle baktığımda kendisine hak verdim. Toplumumuzun genel eğilimlerini eleştirirken haddimi aşmış, büyük sözler söylemiş olabilirim. Yaptığım eleştirileri yerinde bulmakla beraber, eğer kullandığım dil sizleri incittiyse affetmenizi isterim. 🙁
Bu konuda yorumlarınızı, eleştirilerinizi almaktan çok memnun olacağım.
Bir dahaki yazıya kadar hoşcakalın…
Not: Cafe Fernando ile ilgili fotoğraflar cafe fernando web sitesinden alınmıştır.
2 Comments
  1. sanırım bütün şefliğe yada yemek yapmaya meraklı insanlar tamda 25 nde de karar verıyor bu işi yapmaya 😀 bende onlardan biri olmaya doğru gidiyorum sanırım henüz 22 yaşım ama yaklasık 3 seneden beri özellikle tatlı ağırlıklı başlayan ve bütün dünya mutfağını tanıma heycanını yakalamıs biriyim. evet gercekten de maddi olarak cok zor ve belkıde hayallerıne ara verdırecek kadar ama nasip tabıkı bu işler .içimdeki ses her gün biraz daha canlı ve heycanlı bence ümitli olmalıyım 🙂 benım ıcın ünlü olmak degil o yemegı yada farklı tatları yaparken aldıgım zevk ve heyecan her zaman daha önde planda. 🙂

  2. merhaba,
    hazırlık sınıfı dahil iki yıldır gastronomi öğrenciyim ve bu bölümü istediğime karar verdiğimden itibaren hep bir tedirginlik var üzerimde. çok iyi yerlere gelebilir miyim gibi endişelerden ziyade, ”bu mesleği hakkıyla icra edebilecek miyim?” benimki. 21 yaşımdayım ve evimde kendi halimde yaptığım yemekler dışında hiçbir tecrübem yok. beni korkutan en çok da bu zaten. mutfakta elimin hızlanmasını, bir yemeği yaparken endişelenmek yerine rahat olmayı, kısaca mutfağa alışmayı çok istiyorum ve sabırsızlık var. çevremde bu işe çok küçük yaşta başlamış olanlar var ve hepsi erkek. mutfakta erkeklerin çok daha önde olduğunun farkındayım ve maalesef bir kadın olarak bunu da bir dezavantaj olarak görüyorum. bunlar benim endişelerim; ama endişelerimin tamamına baktığımda yılgınlık değil de daha hevesli hissediyorum. yaptığım yemeği yiyen insanları hayran bırakmak istiyorum. bir özgünlük yakalayabilmeyi ve yakalasam da insanların geçmişte tattıkları ve unutmadıkları tatları da yakalayabilmek istiyorum. hani şöyle ki bir çörek yaptığımda onu yiyen çocuğun beğeniyle ”ananemin yaptığı gibi” demesini ve annesinin de yine beğeniyle ”öyle; ama sanki değil gibi de” demesini istiyorum 🙂 demem o ki büyük bir hevesim var ve büyük umutlara sahibim. en başında dediğim gibi sadece hakkıyla yapmak istiyorum mesleğimi.

Leave a Reply