Ustlara Saygı: Terrence Malick

30 yıllık filmografisinde sadece 6 film çekmiş, kimilerine göre dahi, kimilerine göre beş para etmeyen, bana göreyse beğenilmese bile sırf kamera tekniği ve görüntü yönetmenliği kalitesi için takip edilmesi gereken bir yönetmen Terrence Malick.

“İnsanlar değişir mi?” sorusuna filmleri açısından bağırarak “evet” der üstat. Öyle ki, ilk üç filmi ve sonraki üç filmi birlikte izlediğinizde “bu iki grubu da aynı yönetmen mi çekmiş?” demekten kendinizi alamayacağınız şekilde farklı yapımlar ortaya koymaktadır.

1970’lerde ardı ardına çektiği “Badlands” ve “Days of Heaven” ilk olmanın naifliğini, yönetmenin kendisini duyurabilmesi için herkese hitap etmesi gerekli olan objektiflik ile birleştirerek perdede bize temiz aşkları, dramatik sonlarla sunar. Benim de yönetmenin filmografisi içinde en sevdiklerim olan söz konusu yapımlar aynı ustanın yoğurduğu hamur olduklarını açık şekilde belli ederler. İki filmi diğerlerinden ayıran genel bir kapitalizm sorunu olan fakir erkeği masum sevgilisine kavuşturmak için toplum gözünde suçlu konuma getirme, James Dean’e benzeyen başrol oyuncuları ve epilog’da çalan enfes müzikler gibi ögelerin dışında, genel sinema izleyicisini fazla zorlamayan, seyirciyi düşünen objektif anlatıma sahip olmalarıdır. Bu öyle bir farklılık ki devamındaki filmlerde yavaş yavaş yerini subjektifliğe doğru bırakacak ve son iki filmi “The Tree of Life” ve “To the Wonder” ile seyirciyi iyice zorlayacaktır.

[imagebrowser id=166]

“Badlands” ve “Days of Heaven” dan sonra yönetmen kariyerinin en başarılı filmi olan bir baş yapıtı bizlere sunmuştur. “The Thin Red Line” o kadar gerçekçi bir anlatıma sahiptir ki gelmiş geçmiş en başarılı savaş filmleri arasında yerini almıştır. Ancak 7 dalda Oscar adayı olması ve bana göre o yılın en iyi filmi olmasına rağmen ödülleri “Shakespeare in Love”, “Saving Private Ryan”, “La Vita e Bella” gibi güçlü rakiplere kaybetmiştir. “The Thin Red Line” ın kadrosuna baktığımızda (oyuncular kendileri oynayabilmek için başvurmuşlardır) Jim Caviezel, Nick Nolte, Sean Penn, Elias Koteas, John Cusack, Adrien Brody, John C. Reilly, Woody Harleeson, Miranda Otto ve George Clooney’i görürüz ki böyle bir cast’ı bir araya toplayabilmek bile yönetmenin nasıl bir usta olduğunu göstermeye yeter.

Yönetmen bundan sonra sanki ben zirve filmimi çektim bundan sonra kendime göre film yapacağım der gibi izlemesi gerçekten zor olan “The New World”, “Three of Life” ve “To The Wonder” yapımlarını ortaya koymuştur. Filmler adeta yönetmenin dünyayı ve tanrıyı sorgulama şekli olarak nitelendirilebilir. “The New World” de yeni dünyayı keşfeden Amerika’lıların nasıl bir doğa harikası yavaş yavaş asimile ediliri gerçekten yavaş yavaş anlatırken, “Three of Life”da 1950’ler Amerika’sının muhafazakar ve tutucu yapısının, günümüzdeki kapitalist yalnız yaşamı nasıl oluşturduğunu çok başarılı bir şekilde anlatırken arada tanrıyı sorgulaması ve evrimin kökenine inmesi filmi olması gerekenden çok daha uzun bir hale sokmaktadır.
Filmleri zaman içinde bu kadar farklılaşsa da aslında her yapımında ortak olan bazı unsurlar da mevcut tabi. En başta belirttiğim kamera tekniği ve sinematografi, filmlerinin tamamında şaheser niteliğinde. Özellikle “Days of Heaven” bana göre gelmiş geçmiş en güzel görünen film diyebilirim. Ayrıca filmlerdeki kadın karakterlerinin tamamının masum olması yönetmenin feminist eğilimde olduğuna işaret etmektedir.

Her ne kadar tarz olarak son yapımlarında ağır bir üsluba yönelmişse de Terrence Malick mutlaka sinefilim diyen herkesin filmlerini izlemesi gerektiği bir yönetmen.

Fatih Ön

O biir sinema sever, o biir beyazperde tutkunu, o biir Star Wars hayranı. O Fatih Ön. Girizgahtan da anlaşılacağı üezre Fatih aramıza Kültür-Sanar neferi olarak katıldı. Kendisine acar sinema eleştirmeni de diyebiliriz. Zira 2008 yılında kitleleri peşinden sürükleyen sinema-eleştiri blogu "focks.org" un kuruculuğunu yapmıştır. Hayat şartları Kadınım Mutluyum' da tekrar sinema, tiyatro ve bilumum görsel sanat haberleri ve yorumları için okuyucu karşına çıkarmıştır. Akademi mail adresini sır gibi gizlese de [email protected] adresini seve seve siz sevgili okuyucularıyla paylaşmıştır.

No Comments Yet

Leave a Reply