Ne Okuyalım?

Ne Okuyalım? diyerek başlıyoruz yazımıza fakat öncesinde sormamız gereken daha önemli bir soru var sanki: Ne kadar okuyoruz? İş, aile, okul, ev, hayat telaşı derken sahi bir ayda elimize kaç kere kitap alıyoruz? Haftada bir kez mi, ayda birkaç kez mi, yoksa yılda birkaç kez mi..? Seslerinizi duyar gibiyim. Sanki hepimizden dudaklarından minik bir “Fırsatım olmuyor” cümlesi döküldü gibi… Hayata dair en büyük bahanemiz de “fırsatım olmuyor” olsa gerek. Spor yapmaya, sinemaya gitmeye, okumaya, yardımlaşmaya , paylaşmaya fırsatımız olmuyor. Hayatımız duraksız geçip giderken biz hep bir şeyleri fırsatımız olmadığı için kaçırıyoruz

. 1

Hepimizin eminim ki yoğun bir hayat temposu var. Çalışıyoruz, okula gidiyoruz, ev işleriyle ilgileniyoruz, miniklerle ilgileniyoruz derken günümüz bitiyor. Madem öyle hangi ara okuyalım deyip hemen isyan edenleri de duyuyorum sanki. Kitap okumayı büyük bir seferberlik gibi düşünmeyelim bence. Mesela bütün dizileri takip edeceğimize haftanın bir günü de dizi izlemeyip o iki saatte kitap okuyalım. Dizi izlemiyorum mu diyorsunuz; o halde ocakta yemeğin pişmesini beklerken on dakika, yirmi dakika birkaç sayfa okuyabiliriz mutlaka ya da işe giderken otobüste, dolmuşta, serviste… kendi arabamla gidiyorum mu diyorsunuz; o zaman öğle aranızda beyninizi, kendinizi dinlendirmek için bir on dakika ayırın mesela. O da mı olmadı internet başında geçirdiğimiz zamanın yarısını kitap okumaya ayıralım. Hiçbiri mi olmuyor, yatmadan önce on dakika ayırabiliriz. Gördüğünüz gibi dostlar isteyince mutlaka bir yerlerden küçük de olsa bir şeyler ayarlayabiliyoruz. Kaldı ki kadınız biz, erkeklerde olmayan, her şeye, her halükarda yetişmek gibi olağanüstü bir yeteneğimiz var. Biraz da “Kitaplar çok pahalı!” diyenler oldu aramızda. Haklısınız, bazı kitaplar gerçekten cep yakan cinsten. Hele bir de popüler kültüre buram buram hitap eden tarzda bir kitapsa… Fakat elbette ki bizim de alternatif çözümlerimiz var: İkinci el kitapçılar. ünlü bir giyim markasının outlet mağazası gibidir. Aradığımız hemen her kitabı, üstelik korsan da değiller, uygun fiyatlara bulabiliyoruz hatta kendi kitaplarımızı da başkalarının ucuz kitaba ulaşması için makul fiyatlara satabiliyoruz. Bir bakımdan toplumsal dayanışma bile diyebiliriz ikinci el kitapçılara. Bir diğer alternatifse son zamanlarda hayatımızın mihenk taşı olmuş internet. Hayatımızda ki her şeye olduğu gibi kitaplara da alternatif seçenekleri internette bulabiliyoruz. İstersek e-kitap olarak çok çok uygun fiyatlarla bilgisayarımıza, akıllı telefonlarımıza, tabletlerimize indirebiliyoruz. Ama hayır ben dokunmadan okuyamam diyorsanız internetteki kitap mağazaları da piyasadaki tüm kitaplara daha uygun fiyatlarla ulaşmamıza yardımcı oluyor. Velhasılı, yeter ki okumak isteyelim. Tüm bahanelerimizin bir çözümünü bulabiliriz. Lafı yeterince uzattık değil mi..? Sadede gelelim artık: Ne okuyalım? Naçizane kitap önerilerim umarım okumayanlarımız için iyi bir başlangıç, okuyanlarımız için de ideal bir öneri listesi olur.

Romantik olsun, aşk dolu olsun…

ada

Daha aşk dolu ne önerebilirsim bilmiyorum.Üç kişilik aşk, karşılıksız aşk, dram, acı, sevinç… Ne ararsak buluyoruz özetle. Lise yıllarımda okumuştum ve çok etkilenmiştim. Belki de var olan en büyük duygu olan aşka farklı açılardan bakmış Buket Uzuner.

 

Okurken gerilimi, heyecanı bol bol tatmak isteyenlere …

mil

İsveçli gazeteci -yazar Stieg Larsson serinin sadece üç kitabını tamamladıktan sonra hayatını kaybetti. Ölüm nedeni yazdığı kitaplarla ilişkilendirilse de bununla ilgili kesin bir bilgi yok. Yazarın ölümüne neden olduğu söylenen bu kitaplar için tereddütsüz hayatımda okuduğum en mükemmel gerilim- polisiye  diyebilirim. Aslına bakarsak sadece polisiyeyle kalmayıp yazar birçok toplumsan soruna doğrudan veya dolaylı olarak değinmiş ve eleştirmiştir. Kitabımızın kahramanı Lisbeth Salender karakteriyse “kadın olmak” kavramına çok farklı bir bakış açısı getiriyor. Her satırını heyecanla okuyacağınızdan emin olduğum bu üçlemeyi okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum dostlar.

 

Fantastik, heyecanlı, başka bir dünyadan olsun diyenlere…

ateş

Yine bir seri… Alacakaranlık serisi hayatımıza girdiği günden beri vampir romanlarında patlama yaşandı. Vampir günlüğü, vampir bakışı, vampir sevişi, vampir yiyişi falan filan… Yani yüzyıllık vampir kültürümüzü aldılar popüler kültürün esiri yaptılar. Fantastik sevmemize rağmen bu vampir istilasından bizlere de gına geldi. İşte tüm bu hengamenin içinde bildiğimiz ve sevdiğimiz fantastik kurgusunu Karen Marie Moning tekrar bizlere sundu. Piyasada benzerlerini bulmanız mümkündür fakat ben diliyle de kurgusuyla da bu seriyi çok sevdim. Romantizme boğulmamış heyecanlı bir aşk, İrlanda sokakları ve doğa üstü yaratıklar… Serinin dördüncü kitabı da bu sene Türkçe’ye çevrildi. Zevkle okuyacaksınız.

Türk klasiği

damga

Reşat Nuri bu eserinde toplumsal bir gerçekliğe değinmiştir. Adından da anlaşılacağı gibi “Damga”lanmak ve damgalamak.

Savaş

markus

Okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacağınız bir kitap. 2. Dünya savaşı döneminin faşizme ve kana boğulmuş Almanya’sında küçük bir kız çocuğu… Filmi de bu yıl vizyona girdi. Kitabı kadar güzel bir filmdi. Onu da tavsiye ediyoruz efendim.

 

İlk listemiz biraz afilli olsun dedik görsellerle destekledik, kitaplarımız hakkında kendi minik tavsiyelerimizi de ekledik. Ama yine de ilk seferden kitaba boğulmayalım biz. Dilerim hepimizin damak tadına uygun bir şeyler vardır minik listemizde.  Daha nefis kitaplarla görüşmek üzere…

Gülşah Satun

Gülşah Satun, Ankara Üniversitesi'nde sosyoloji bölümü öğrencisi. Sıradanlığa, kalıplara, önyargılara ve sorgulamayan akla düşman, varoluşa hayran... Ankara'nın bozkırına "sosyolog olcam ben" deyip gelmiş hatun kişisi. Sosyolog olcam derken düşe kalka gittiği yolda bizimle karşılaştı ve Kadınım Mutluyum deyip bu mutluluğunu diğer kadınlarla da paylaşmak için yol arkadaşımız oldu. Toplumlu, kalıplı, ataerkilli, femisitli bi' şeyler demek isterseniz, aslında herhangi bir şey söylemek isterseniz [email protected]'dan ulaşabilirsiniz.

No Comments Yet

Leave a Reply